Bu sadece din ile sınırlı kalmamıştır. Atatürk’ün elini birkez sıkmış kişi yazı dizisi yapar. Atatürk sert bakışlı, akıllı, yakışıklı, lider vs yazmaya başlar. Amaç Atam’In ününden gücünden kendine birşeyler çıkararak güç kazanmaktır. Hani hayatında yarım gün Fransa’da gezmiş birinin Fransa ve Fransızlar hakkında konuşması gibi. Ben oraları gödüm, siz görmediniz gücüdür bu. Ben Hz. İsa’yı gördüm, Buda ile aynı odada yattım, aynı savaştaydık vs vs aynı paraleldedir.
İslamiyette ise Hz.Muhammetin ölümü ile halifeler yerlerini başarı ile doldurmuş, sonra zaman içinde özellikle Abbasiler zamanında bu gruplar ortaya çıkmış. Fıkh çalışmaları ile bir sürü kurallar ortaya çıkmış, din zorlaşmış, gericilik ortaya çıkmıştır.
Tasavvuf da İslam dininin felsefi kısmı dersek çok yanlış olmaz sanırım. Ama sonuç itibariyle Kuran bilimi değildir. Kuran’ı okuyup, çalışanlar, başkalarını anlamadığını anladıklarını iddia edip, bir felsefe ortaya çıkarmışlardır. Doğrudur yanlıştır demek haddime düşmez. Ama mutasavvıflara göre bunu anlamak öyle kolay değildir. Çok çalışman, çok sorman, birilerine danışman gerekir. Oysa Kuran bize; sen onlara [de ki:] “Hakikati apaçık ortaya koyan bu ilahî kelâmı size indiren O iken, [neyin doğru neyin yanlış olduğu konusundaki] hüküm için O'ndan başkasını mı arayacağım?”
Ben bu konularda birçok sohbetlere katıldım. Kendini dini konularda çok bilgili zanneden birçok insan ile görüştüm. Çok ilginçtir ki birçok konuda kitap yalamış yutmuşken, kuranı okumamışlar. Okumuşlarsa da arapça olarak anlamadan okumuşlar. Nedenini yazmama gerek var mı?
Kendimce karaladım. Sürçü lisan ettiysek affola.
21 Temmuz 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder