17 Ağustos 2009 Pazartesi

Bir garip yolculuk öyküsü

Ani çıkan kararla apar topar Berlin yolunu tutmam gerekti. Topu topu 3 bilet alacaktım, İstanbul- Berlin, Berlin-Moskova, Moskova-İstanbul. Yaklaşık 3 saat 8 bilet alıp, üçünü tarih değişikliği, beşini iptal ederek ancak istediklerime ulaştım. Aslında ulaştım da denmez , ben öyle sanıyormuşum. Kredi kartı ile bilet alım işlemi bittikten sonra sitede verilen numarayı aradım, herhangi bir bilgi verilmediği için yaklaşık 12 dakika bekledikten sonra geceleri çalışmadıklarını anladım. Üstüne üslük bizim yaman delikanlı Tarçın gök gürültüsünden korkup bütün gece beni uyumayıp beni esir edince gece bitmedi , kısaca kabustu L Sabah sitenin sahibi firma ETS Tur’dan arayan bey, kredi kartı ve nufüs cüzdanı fotokopilerini faks çekmemi istedi. Aramızda pek güzel konuşma geçtiği söylenemez. Sonunda anladım ki siteden alışveriş yapanların içinde büyük oranda sahtekar var, müslüman ve Türklüğüyle öğünen halkımın derdi imanı online siteleri dolandırmak. Bizim de başımıza az gelmiyor değil. Neyse bileti onaylattık hayırlısıyla , çıktık yola.

O gün sanki herkes anlaşmış, bugün yurtdışına uçalım demiş, Yeşilköy havalimanında benim gideceğim saatlere bilet almış bekliyorlar. Kuyrukların sonunu bulmak mümkün değil. Kuyrukları düzenleyen bir Allah’ın kulu da yok, gişelerin bir kısmı da tatilde, şaka gibi. Sanırsın sırat köprüsüne geldik, geçtik geçtik yoksa birkaç hafta sonra uçabileceğiz. Saçma bahanelerle kuyruğa kaynak yapanların o iğrenç kurnazlıklarını yazmaya bile gerek yok. Allahtan doğa üstü bir gücüm yok, yoksa hepsini bakışımla yok edebilirdim.

Neyse uçağın 15 dakika bildirilen gecikmesi pek canımı sıkmadı. Sonra 219 kapı numarası olarak bildirilmesi ve hatta uçağa binene kadar 219 olarak da devam etmesine birşey demiyorum, çünkü yaklaşık yarım saat bekledikten sonra kapının 220’ye çevrildiğini öğrendiğimde sadece biraz ilerideki kapıya yürümek yeterli oldu. Orada da 15 dakika bekleyip uçağa bindik. Uçak içinde bir koşuşturmaca, hostesler neredeyse insanları koltuklara fırlatacaklar. Sürekli acele edelim sesleri. Sonra beni olaydan tamamen kopartan anons geldi; “Sayın yolcular , eğer acele edip yerlerinize oturmazsanız 1 saat gecikme daha olacak sizin yüzünüzden”. İnanılır gibi değil, bunu THY kaptanı söylüyor. Hepimizi suçlayıcı rezalet bir anons bu. Donakaldım ama sesimi çıkarmadım, oturmuştum ve uçağın gecikmesine en azından ben neden olmayacaktım. Herkes yerleştikten sonra 2.anons geldi. “Zamanında yerleşmediğiniz için 1 saat gecikme daha olacak”. Allah olamaz ya, bu bir kabus ötesi. Şaka herhalde dedim. Evet şakaymış, uçak hareket etti. İnanılır gibi değil. Aferim THY. Yanımdaki yabancını şu sözleri duydum; "I love THY".

Finali çoğu insanın almadığı , hostesin dağıttığı fındıktan bir tane istediğimde, “olmaz , dönen yolcuları düşünmek zorundayım” cevabını alarak yaptım. Almayanları hatırlattığımda “derdiniz fındık ise , alın 2 tane” dedi. Koltuk ile bir olduk, yapıştım, sonra gürledim , ne zaman uçak indi, ne zaman ben uçaktan indim hatırlamıyorum. O dakikadan sonra Almanlara fazla sataşmamaya karar verdim.

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Derdim var

Kafasına çivi vurulup öldürülen fok da derdim, ta boz dağlarda avlanan tavşan da
Susuzluktan şehrin merkezinde kavrulan köpek de, sadece siyah diye tekmelenen kedi de
Okuyamayan çocuk da, töre saçmalığıyla öldürülen kız da
Paraguay’da işkence gören solcu da, sadece Müslüman diye dışlanan kadın da
Derdimdir terketilen kadın da, anasız babasız büyüyen velet de
Birşey istedi diye annesinin tokatladığı çocuk da, eve kapatılıp gidilen yaşlı anane de
Bakımsız kaldı diye solan çiçeği de dert ederim, boş yere akan suyu da
Havanın, suyun, bilcümle doğanın kirlenmesi de derdimdir benim
Ağlayan gariban da, parasızlıktan çocuğunu tedavi ettiremeyen baba da
Ülkem Avrupa kapısında ezdiriliyor diye de dert ederim ben, bir banka batınca da
Her kesilen ağaç, her öldürülen hayvan, her üzülen ana baba derdimdir, her çocuk da
Bunları dert etmeyen boş kafalar da derdimdir benim.

Şiir değil bu, sadece yakarış. Bunu da dert ettirmeyin bana allasen.